Dönüşüm Yılı Geride Kaldı
Bu yazıda 2025 beklentileri dahilinde jeopolitik ve finansal açıdan değerlendirmelerimi okuyacaksınız. Çalkantılar ve gerilimler ile dolu bir 2024 yılını geride bıraktık. Geçtiğimiz yıl 2022’den bu yana aktardığımız senaryonun ilk kısmının gerçekleşmesiyle birlikte birçok denklemin tekrardan yazıldığı önemli bir “Dönüşüm Yılı” olarak akıllarımızda kalacak. Gerek Suriye’de Esad rejiminin çöküşü gerek İran’ın 30 yılı aşkın kurduğu direniş ekseninin İsrail ve ABD müttefikliğiyle dağılması, gerekse de Doğu bloğunun hegemonya yarışında önemli kayıplar vermesiyle konjonktürel değişimin en hissedildiği yıl olarak hafızalarımızda kalacak.
Başlamadan başlangıç tezimizin mantıksal düzlemini tekrardan hatırlayalım. Aslında tüm olayların en yakın başlangıcı olarak ABD’nin Afganistan’dan çekilmesini alabiliriz. Bu hegemonik mücadele elbette 1992’lere veya Wilson ilkeleri olarak çok daha eski dönemlere dayatılabilir. Ancak bu bizi bambaşka bir konuya evireceği için şimdilik daha yakın bir dönemi hatırlamakta fayda var.
Orta doğu, ABD çevreleme politikası açısından kaçınılmaz bir hegemonya hedefiydi. Özellikle 1973 krizi sonrası bölgenin değerinin anlaşılması açısından oldukça önemliydi. Gerek petrolün ekonomilere etkisi gerekse de bölgenin en anti-emperyal toplumlara sahip olması Doğu bloğunun kolay nüfuzunu sağlıyordu. Aslında tüm denklemin temeli bu noktaydı. Ancak ABD için 2.Dünya Savaşından kalan bir silah vardı; İsrail.
Çok detaylandırmadan bu sürecin sonunda ABD, Suudlar ile karşılıklı bağlılık temalı bir ilişki geliştirmiş, Libya’da ve Mısırda darbeler ve siyasal istikrarsızlıklar ile yeni yönetimler inşa etmiş, Irak’ta paralel yapılar kurmuş ve en önemlisi İsrail’i bölge devletlerine kabul ettirip ilişkiler kurdurmuştu. Bunun en büyük etkisini yakın dönemde çıkan İsrail – Hamas gerilimlerinde İsrail 4 ülkeyi bombalarken hiçbir devletin müdahil olmamasından doğrudan görebilirsiniz. Bu denklemin ilk ayağıydı.
Genişleyen Rusya
Tüm bunların ardından Rusya’nın genişleyen bir etki alanı vardı. Suriye, Libya ve dolaylı olarak Afganistan hatta Afrika sahasında aktif politikalar ile bir bölgesel güçten, küresel güç olmaya evrilen sürecin içindeydi. Özellikle PMC WANGER grubu eşliğinde Afrika sahasında kurdu hegemonya Batı ülkelerini oldukça rahatsız eden bir süreçti ancak yine de en ölümcül hamle Rusya’nın ABD kıtasında aktif olmaya çalışması oldu. Venezuela krizinde Maduro ile Putin müttefikliği sonrası ABD yeni politikasını devreye sokmuştu: “Genişleyen ve Dağılan Rusya”.
Bu politika sonucunda Rusya’nın bu kadar fazla sahayı finanse edemeyeceği aşikardı çünkü bütçesi, ABD ile kıyaslanamayacak derece de yetersizdi. Tek sorun Rusya’ya odaklı bir tehdit yaratılmasıydı. Burada Rol tamamen Ukrayna’ya verildi. Rusya, Ukrayna savaşını finanse etmek için kimlerin kapısını çalabilirdi? Çin, İran ve Kore. İşte ABD bunların da planlamasını yapmıştı. Rusya’nın savaşı finanse etmek için çekildiği Suriye sahasında YPG üzerinden aktif bir temizlik operasyonu başlatırken İsrail üzerinden tüm İran proxylerini temizlemiş ve doğrudan İran’ı baskılamaya başlamıştı. Eş zamanlı olarak Pelosi bilinçli bir şekilde Tayvan’a gitmiş ve Çin için de bir güvenlik tehdidi yaratılmıştı. Bu noktada aktif destek sadece Kuzey Kore’den gelmişti. Nitekim son darbe ise Orta Doğu’da Rusya’nın yakın ilişkileri olan Türkiye’den gelmiş ve Doğu bloğunun kalbi olan direniş ekseni dağılmıştı. İşte bu konjonktürü kısaca hatırlamamız önemli. Ancak bunu bilerek bundan sonrası için doğru bir çıkarım ve beklenti kurabiliriz.
2025 Beklentileri – Yeni Çatışma sahaları
İran
Açık olarak hazırlanan zemin bölgenin son doğu bloğu ülkesinin de düşmesine oldukça müsait bir alan yarattı. İran’ın varlığının garantörlüğünü yapan 200 bin İran dışında bulunan milis kuvveti İsrail-Türkiye ve ABD üçgeninde temizlenmiş oldu. Bunun yanı sıra direniş ekseninin kırılması ve en büyük müttefikinin Ukrayna sahasını finanse etmeye çalıştığı süreçte İran hiç olmadığı kadar yalnızdı. Trump’ın göreve gelmeden önce açıkça yaptığı tehditler ve İsrail söylemleri, 2025 ve 2026’nın en net sahalarından biri olarak İran’ı gösteriyor. Burada aktif olarak ABD’nin rol almasını beklerken iç siyasetindeki ayrılıkçı yapılar tekrardan yeşertilecektir. Özellikle Türki bölgeden oluşacak göç, Türkiye iç nüfuzunu dengelemek açısından da oldukça önemli olacak. Bu süreçte Türkiye’nin aktif rol almasını bekliyorum. Ayrıca İran’da 2026’ya doğru bir iç ayaklanma riski de aktif sorunlardan birisi.
Venezuela
Venezuela hali hazırda dünyanın en çok petrol rezervine sahip ülkeleri arasında zirvede. İlerleyen süreçte Trump’ın petrol stoklarına yönelik politikaları ve temelinde yatan enerji piyasalarında doğu etkisini kırma çabası ekseninde potansiyel bir risk sahası. Ucuz petrol ve tekel politikalarının yanı sıra Trump’ın Amerika Kıtasına yönelik politikaları da dahil edildiğinde önemli bir risk sahası olarak karşımıza çıkıyor.
Belarus
Savaşın üçüncü yılına gelirken ateşkes seslerinin arka planında sınır hareketliliğini arttıran bir Belarus karşımıza çıkıyor. Belarus, Avrupa’da Rus yanlısı 2 ülkeden biri. Aynı zamanda Rus vassalı bir ülke. Bu sahada beklentiler doğrudan barış ihtimalleri ile paralel ilerlemekte. Eğer ki Trump, mutlak sona ulaşamaz ve Macron Fransa’nın 2025 hedeflerine agresif eğilim sergilerse Rusya için oyuna dahil edilebilecek bir oyuncu olarak göze çarpıyor.
Sırbistan
Avrupa’da bir diğer kızışan saha da Sırbistan. Aslında iç dinamikleri yıllardır gerilim eğilimindeyken son 2 yıldır ciddi bir uzlaşının bozulma sürecindeler. Burası da doğrudan Rusya sahası ile ilişkili olsa da ayırt edici özelliği tarihsel anlaşmazlıklardır. Odaklanılması gereken önemli bir saha olarak karşımıza çıkıyor.
Pakistan – Afganistan
Bir diğer çatışma sahası ise önümüzdeki yıl burası olacak gibi duruyor. Bu saha tamamen bir proxy mücadelesi. Afganistan, ABD’nin çekilme süreci ile bir ABD Proxy gücü olarak sahada varlığını devam ettiriyor. Muhtemelen önümüzdeki yıl olası bir İran operasyonu durumunda Afganistan aktif rol alacak devletlerden birisi olacak. Aynı şekilde Pakistan’ın ise en büyük müttefiki Çin. Çin bu sahayı savunmak istese de NATO, Afganistan üzerinden baskılamaya devam edecek gibi duruyor.
Asya
Asya’da beklentilerimiz ise Kore tarafında gerilimin artması, Mynmar’da Cunta hükümetin çökme ihtimali ve Filipinler de EDSA’nın dağılması olarak karşımıza çıkıyor.
Ukrayna
En çok merak edilen sahalardan birisi. Öncelikle şu noktayı netleştirmemiz gerekiyor; bu saha mevcut durumda daha fazla devam edebilecek bir denkleme sahip değil. Bu sebeple ya savaş bir şekilde geçici dahi olsa toparlanma sürecini yaşatacak bir anlaşma ile dondurulacak ya da her hâlükârda birden fazla aktör sahada yer alacak. Aksi halde sıkışmış ve bol kayıplı bir döngünün sürdürülebilirliği mümkün değil ancak burada rota tamamen Trump’ın odağında.
Ukrayna sahası planlanan kurguda ABD için yeterli sonucu verdi. Rusya’nın Orta Doğu hegemonyası kırıldı, proxyler temizlendi ve İran çöküş evresine geçti. Bu sebeple şuan için bu saha AB’nin daha öncül sorunlarından birisi. Kalıcı bir barış olmasa da dondurulmuş bir dönem herkesi mutlu edecektir. ABD’nin bu barıştan karlı çıkması için de basit bir denklem mevcut. Ukrayna NATO’ya, oblastların bir kısmı Rusya’ya! Bu sahanın durması ABD’nin çok daha agresif politikaları için önünü açacaktır.
Diğer çatışma sahalarını ise hem ABD hem Avrupa hem de Orta Doğu bölümünde değinmeye devam edeceğim. Bütünlüğü bozmaması adına bunları ayrı bir şekilde aktarmak istedim. Özellikle Kanada, Danimarka ve Avusturalya ile ABD sorunlarını ilgili bölümlerde göz atmanızı öneririm.
2025 Beklentileri – Büyükler
Avrupa
Önemli dönüşümlerin başlayacağı diğer saha ise Avrupa sahası. Avrupa Sahasını tek tek değinmek yerine total beklentilerimi harmanlayarak ele almak istiyorum. Artan göçmen krizi, ekonomik bozulmalar ve sürdürülemez toplumsal yapının ardından Küreselde başlayan dönüşümlerin en yoğun hissedildiği bölge olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Meloni iktidarı ile Fransa – İtalya cephesi derinleşmiş ve sağ iktidarların oylarının artış süreci başlamıştı. Bu sahada en kritik nokta ise şu anda Fransa ve Almanya.
Özellikle ABD tarafında Demokrat hükümet dönemi kurulan ABD-FRANSA-İngiltere koalisyonları Trump döneminde taca çıkacak gibi duruyor. Bu duruma ek olarak Trump’ın AB politikaları ve NATO politikaları Fransa için yıllardır istediği rüyanın gerçekleşmesi için bir şans mı doğuracak onu göreceğiz. Her halükârda sağ iktidarların dönüşümünün artması militarist eğilimleri arttıracak ve aynı zamanda bireyselleşmeyi de tetikleyecektir. Bu sebeple yıl içi yapılacak tüm seçimler oldukça kritik. En yakın olan Alman seçimleri yakında ele alacağımız konuların başında geliyor.
Yani bu sene Daha aktif bir Fransa göreceğiz. Macron iktidarını devam ettirmek ve LE Pen riskini pasif tutmak için hem hegemonik eğilimlerini arttıracak hem de AB’nin yeni yapısının temellerini atmaya çalışacak. Burada AB ordusu hayali içinde girişimler olacaktır ancak bunun için öncelikle NATO politikalarının netleşmesi lazım.
Her halükârda ABD ile soğuyan ilişkilerin ve Çin ile yakınlaşan ilişkilerin olacağı, İdeolojik dönüşümlerin gerçekleşeceği ve ekonomik bozulmalardan kaynaklı çöküşleri göreceğimiz bir Avrupa bizi bekliyor.
ABD
Gelelim tüm sürecin en kritik ülkesi ve onun yeniden seçilen başkanı Trump ile göreceğimiz yeni ABD dış politikasına. Trump’ın seçilmesi ile ABD dış politikası yeniden bir revizeye gidiyor. Bu revizenin temel dinamikleri az çok belli. Tekrardan hatırlamak gerekirse;
– AB ülkelerine arttırılan vergiler
– Çin ile ticaret de arttırılan vergiler
– Enerji piyasalarına yönelik politikalar
– ABD dışı kuvvetlerin azaltılması
– Nato bütçelerinin yenilenmesi
– Küçük işletmelerin desteklenmesi
Yukarıda saydığımız başlıca politikaları hatırlamamız yeterli olacaktır. Trump döneminin ana mottosu: Tek Amerika. Yani kıtanın tamamen ABD etkisine girmesini hedefliyor. Bu doğrultuda Kanada, Grönland ve Güney Amerika üzerine politikalarının ön sinyallerini görüyoruz. Ayrıca Trump’ın bir diğer hedefi ise Avrupa.
Biden döneminde yapılan yardımlar ve AB’nin NATO bütçeleri hali hazırda Trump’ın en büyük eleştiri odakları arasında yer alıyordu. Halihazırda AB ordusu talebinin en yoğun savunucusu olan Macron döneminde gelişebilecek Trump talepleri iki bölge için ayrışmanın bel kemiği haline geleceğe benziyor. Bu noktada özellikle AB de sağ iktidarların seçim kazanması Trump’ın işini kolaylaştıracak bir unsur olarak görülüyor. Bu açıdan ABD’nin yıllarca mücadelesini verdiği hegemonik sürecin en kritik döngülerinden birisine girdiğimizi söyleyebiliriz. Artan vergilerin yanı sıra hali hazırda güvenlik risklerinin olduğu AB kıtasında bir de NATO üzerinden bir sıkıştırma hem iç militarist eğilimleri arttıracak hem de Çin’e açılan bir Avrupa’yı karşımıza çıkaracaktır.
Trump’ın genel politikalarının alt metni Enerji ve Ticaret. Hem Grönland hem Kanada çıkışlarının temeli milyarlarca varil petrol potansiyeli bulunan bu saha. Aynı şekilde Güney Amerika’ya açılımın da temel sebebi bu çünkü Trump küresel Ticaretin bel kemiği olan enerji ve lojistik sahalarda hakimiyeti esas kabul ediyor. Bu sebeple yeni dönemde krizlerinin temelini bu iki unsur oluşturacak gibi duruyor.
Her ne kadar bu ABD’yi ABD yapan dış politika sürecine zıt olsa da bunu hem Soğuk Savaşta hem de sonrasında dönem dönem görüyoruz.
Bir diğer konu ise ABD iç politikası. Burada çok detaya inmeden birazcık öngörülerimi harmanlayarak aktaracağım. Trump dönemi kadrolarının bir bütün olarak 4 yılı tamamlayabileceğini kesinlikle düşünmüyorum. Özellikle parti içerisinde Musk karşıtı bir cephenin büyüyeceğini ve bütçe tasarısında gördüğümüz gibi birçok konuda muhalif bir kanatın olacağını düşünen taraftayım. Ayrıca kurumlar arası mücadele yeni dönemin ana sorunu olacak. Ya bu noktada iki tarafların tavizlerini izleyeceğiz ya da birçok olayın ve skandalın gerçekleşeceği bir dönem göreceğiz. Her halükârda bir dönüşüm dönemi bizleri bekliyor.
Çin
Agresif bir Çin yılı bizleri bekliyor. Özellikle ocak sonu gelecek olan tatil bitişi ile birlikte başlayacak toplantıları yakından takip etmek oldukça önemli olacak. Agresif bir EU pazarına giriş, askerî açıdan daha sert bir Çin görmemiz oldukça muhtemel. Bu noktada ilk akla gelen Tayvan müdahalesi olsa da bunun erken ve hatta zor bir senaryo olduğunu da yinelemekte fayda var ancak muhtemelen gelecek vergi artışları ile EU pazarında önemli bir pay kapmasını bekliyorum. Hali hazırda EU ile derin ilişkileri olan Çin, bu yaptırımlar neticesinde ÇİN ile yakın olmak isteyen Avrupa hükümetlerinin eline geçecek bu kozu değerlendirecektir.
Orta Doğu
En hareketli saha ise kuşkusuz gene Orta doğu olarak gözüküyor. Bu bölgeyi tekrar sizlere uzun uzun anlatıp odağınızı dağıtmak istemiyorum. Sadece şunu bilelim; burası ABD hegemonya sürecinin 1970’lerden itibaren ana odak bölgesi. Özellikle enerji rezervleri, sosyal yapının anti Amerikancı kimliği, SSCB genişlemesi vs. gibi unsurlardan dolayı burası hem ekonomik hem jeopolitik anlamda tehdit ve düzeltilmesi gereken sahalardan biriydi.
Bu doğrultuda Irak operasyonu, Arap Baharı ve Suriye iç savaşı gibi süreçlerle burada Anti Amerikancı yapıların dağıtılması, bunun yanı sıra Arap yarımadası ile güvenlik ve ekonomik anlaşmaları derinleştirerek karşılıklı bağımlılık yaratma ve son olarak İsrail’i destekleyerek müttefik yapılar yaratma politikaları izlendi.
2025 yılına geldiğimizde kuşkusuz bu sahada gerilimlerin azalmasını beklemiyoruz. Özellikle Mısır, Yemen ve İran önemli gerilim hatlarının temelini oluşturuyor. Buralara kısaca değinelim;
Trump döneminde ana politikaların başında Çin’in ucuz petrol kapısı olan, bölgede son Doğu bloğu gücü olan ve aynı zamanda iç politikasında ciddi sorunları olan Kapalı ülkelerden İran’ın tasfiyesi süreci geliyor. Trump döneminde yıllardır temizlenen milisler ve düşen müttefikler sebebiyle iyice köşeye sıkışan İran’ın ipinin çekileceğini düşünüyoruz. Burada kastedilen tabi ki İran’ın komple yok olmasından ziyade hem iç karışıklıkların artması ihtimali hem de fiziki saldırı ihtimali ile rejim değişikliği. Bunu unutmayalım; ABD’nin Orta Doğu da istediği temel konjonktür “Batı yanlısı rejimler” inşa etmek.
Bununla doğrudan ilişkili olan diğer saha ise kuşkusuz YEMEN. Husilerin idamesinde olan Yemen, özellikle Hamas – İsrail sürecinde aktif olarak bölge deniz ticaretinde tehdit oluşturmuş ve İsrail’e doğrudan atak denemeleri yapmıştı. Uluslararası lojistiği önemli derece de aksamasına yol açmasının yanı sıra önemli saldırılar ile Koalisyon gemilerine doğru harekete geçmişlerdi. Bu eylemlerin karşılığında bir operasyon görülmesi oldukça olası.
Ayrıca bugün itibariyle (09.01.2025) Orta Doğu’da 2 İran uydusu kalmış durumda. Bunlardan ilki bahsettiğimiz Yemen. Diğeri ise IRAK. Bu sebeple bu bölgelere bir girişim görmemiz şaşırtmayacaktır.
Orta Doğu’da diğer konu ise YPG. Bu noktada en çok konuşulan “ABD çekilecek mi?” sorusu akla geliyor. Burada çekilme konusunda asıl konu Türkiye ve İsrail’in tutumu olacaktır. Bu yapı bu devletlerin kontrolüne veya uzlaşısına tabi tutulabilirse çekilme görebiliriz. Nitekim bu aslında abartıldığı kadar önemli bir husus değil. Sonuç olarak ABD askerlerinin önemi üslere saldırı ihtimalini zorlaştırıyor olması. Onun dışında etkin çatışmalarda zaten aktarılan lojistik destek ve Yapının kendi üyeleri faaliyet halinde.
MISIR: Orta doğunun bir diğer sorunlu kısmı burası olacak. Hem Gazzelilerin göç baskısı hem iç politik sorunlardan kaynaklı ayaklanmalar hem de Trump baskıları sebebiyle bu saha da oldukça karmaşaya müsait bir bölge olarak karşımıza çıkıyor. Afrika’da ise çatışmaların artması beklentim mevcut.
2025 Beklentileri – Piyasalar
Piyasalar için sallantılı ve risk dolu bir sezon elbette bizleri bekliyor. Özellikle EU taraflı sıkıntılar EURO için oldukça belirsiz bir geleceği ve negatif baskıyı yıl boyunca sürdürecek gibi duruyor. Bu sürecin yanlış idamesi birliğin ve ortak ekonomik dengenin bozulmasına kadar sonuçlar doğurabilir. Aynı şekilde bundan kaynaklı olarak DXY etkilerini yeniden değerlemeye tabi tutmak da gerekiyor. Mevcut düzen doların güçlenmesinin yanı sıra EUR da iç yapıdan kaynaklı değersizleşme sürecinin de etkili olduğu göz önünde bulundurulmalı. Bu sebeple ciddi çakılmalardan ziyade stabile bağlamış 105 seviyelerinde bir DXY oldukça geçerli kabul edeceğim bir nokta.
Emtia tarafında pozitif geçmesini beklediğim aynı zamanda US ve Bitcoin ekseninde de pozitif bir yıl olacaktır ancak burada sallantılı olacağı kısmının altını yinelemek istiyorum. Sert satışların, uzun süreli akümülasyonların yıl boyunca devam edeceğini ancak (şimdilik erken konuşmak olsa da) 2-3 yıllık pozitif bir Bitcoin dönemi bekliyorum. Altlarda ise özellikle US taraflı projelerin MCAP değerlemelerine çok takılmamak gerektiğini ve o taraflı yatırımların değerleneceğini düşünüyorum.